Nazım Hikmet, bir gün İstiklal Caddesi'ne çıkınca her tarafa asılı Yunan bayraklarını görür. Teselli bulmak için Ağa Cami'sine dalar. Caminin perişan halinden dolayı, bu şiiri yazar. (1921)
AĞA CAMİİ
Havsalam almıyordu bu hazin hali önce,
Âh, ey zavallı cami, seni böyle görünce..
Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım;
Allah’ımın ismini daha çok candan andım.
Ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen!
Böyle sokaklarda ki, anası can verirken,
Işıklı kahvelerde kendi öz evladı var…
Böyle sokaklarda ki, çamurlu kaldırımlar.
En kirlenmiş bayrağın taşıyor gölgesini,
Üstünde aşifteler yükseltiyor sesini.
Burda bütün gözleri bir siyah el bağlıyor,
Yalnız senin göğsünde büyük ruhun ağlıyor.
Kendi elemim gibi anlıyorum ben bunu,
Anlıyorum bu yerde azap çeken ruhunu.
Bu imansız muhitte öyle yalnızsın ki sen,
Bir teselli bulurdun ruhumu görebilsen!
Ey bu caminin ruhu, bize mucize göster.
Mukaddes huzurunda el bağlamayan bu yer,
Bir gün harap olmazsa Türk’ün kılıç kınıyla,
Baştan başa tutuşsun göklerin yangınıyla!
NAZIM HİKMET
BİR KİLİM YAYDIM
Sevincim, gönlümden önce büyüyor..
Nere baksam, nere gitsem; aynı göz!
Her şey beni, benden iyi biliyor..
Her dumanın yüreğinde, aynı köz! ..
Bir kilim yaydım ki, yeşilden yeşil..
Her ezan, her seher; inci yağdırır!
Her secde anında, gönül rüzgârı,
Yalnız gecelere, yıldız kaldırır! ..
Yarabbi, verdiğin nimete şükür..
İftar sofrasının bereketine! ..
Seçtim, duaların en güzelini
Türk’ün zincirlenmiş memleketine! ...
Rahmetin bir deniz, damla şükrümüz..
Söylenmeden, dilde kaldı türkümüz! ..
Kayık yaptık, kubbelerden ne çıkar..
Karşı sahillerde kaldı ülkümüz! ...
Kabzalar Yavuz’un teriyle ıslak..
Çiçekler, nallarla boğuşmaktadır!
Ve hasret, gecenin bir köşesinden,
Sabahın bağrına uçuşmaktadır! ...
Sevincim, gönlümden önce büyüyor..
Nere baksam, nere gitsem; aynı göz!
Her şey beni, benden iyi biliyor
Her dumanın yüreğinde, aynı köz! ..
AHMET TEVFİK OZAN
SÖYLEYİN
Söyleyin güneşe hemen batmasın,
Yıldıza, mehtâba gönül kanmıyor.
Batarsa, doğmayı çok uzatmasın,
Karanlık gönlümde ışık yanmıyor.
Söyleyin buluta çekilsin gitsin,
Bu ışık hasreti tükensin bitsin.
İncitirse bile cânan incitsin,
Hasret acısına can dayanmıyor.
Şafak pembesinde gördüğüm, yüzün.
Gurupta kanayan bendeki hüzün.
Ruhuma işledi o güzel gözün,
Hayal uykusundan göz uyanmıyor.
Bağrıma yığınla ateş koydu da,
Hicranı gönlümü göz göz oydu da,
Feryâdımı yerler gökler duydu da
Bir o anlamıyor, o inanmıyor.
İSMAİL ADİL ŞAHİN
HATIRLAMA
Sen akşamlar kadar büyülü, sıcak..
Rüyalarım kadar sade, güzeldin.
Baş başa uzandık günlerce ıslak,
Çimenlerine, yaz bahçelerinin.
Ömrün gecesinde sükun, aydınlık
Boşanan bir seldi avuçlarından..
Bir masal meyvesi gibi paylaştık..
Mehtabı, kırılmış dal uçlarından.
AHMET HAMDİ TANPINAR
AÇIK DENİZ
Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum;
Her lâhza bir alev gibi hasretti duyduğum.
Kalbimde vardı "Byron"u bedbaht eden melâl
Gezdim o yaşta dağları, hulyâm içinde lâl...
Aldım Rakofça kırlarının hür havâsını,
Duydum, akıncı cedlerimin ihtirâsını,
Her yaz, şimâle doğru asırlarca bir koşu...
Bağrımda bir akis gibi kalmış uğultulu...
Mağlûpken ordu, yaslı dururken bütün vatan,
Rü´yâma girdi her gece bir fâtihâne zan.
Hicretlerin bakıyyesi hicranlı duygular...
Mahzun hudutların ötesinden akan sular,
Gönlümde hep o zanla berâber çağıldadı,
Bildim nedir ufuktaki sonsuzluğun tadı!
Bir gün dedim ki "istemem artık ne yer ne yâr!"
Çıktım sürekli gurbete, gezdim diyar diyar;
Gittim son diyâra ki serhaddidir yerin,
Hâlâ dilimdedir tuzu engin denizlerin!
Garbin ucunda, son kıyıdan en gürültülü
Bir med zamânı, gökyüzü kurşunla örtülü,
Gördüm deniz dedikleri bin başlı ejderi;
Gördüm güzel vücûdunu zümrütleyen deri
Keskin bir ürperişle kımıldadı anbean;
Baktım ve anladım ki o ejderdi canlanan.
Sonsuz ufuktan âh o ne coşkun gelişti o!
Birden nasıl toparlanarak kükremişti o!
Yelken, vapur ne varsa kaçışmış limanlara,
Yalnız onundu koskoca meydan ve manzara!
Yalnız o kalmış ortada, âsi ve bağrı hûn,
Bin mağra ağzı açmış, ulurken uzun uzun...
Sezdim bir âşina gibi, heybetli hüznünü!
Rûhunla karşı karşıya kaldım o med günü,
Şekvânı dinledim, ezelî muzdarip deniz!
Duydum ki rûhumuzla bu gurbette sendeniz,
Dindirmez anladım bunu hiçbir güzel kıyı;
Bir bitmeyen susuzluğa benzer bu ağrıyı.
YAHYA KEMAL BEYATLI
BEN VARIM
Sesim uzaklara salmak istedim
Dediler yoruldu yollarda kaldı
Kuş olup nicedir bilmek istedim
Umudum kuruyan dallarda kaldı
Avazı ağzında oysa baharın
Gonca patlamada, sürmekte filiz
Eteği yırtılmış dağlarda karın
Neye baksan gözlerinde derin iz
Her dalda başka renk kalkmış ayağa
Elleri duada kalmış geceden
Seslenir gibiler bir çağdan çağa
Cevap olup dönmüş geri yüceden
Dağlardan eteğin toplayınca kar
Başlayınca her koyakta bir cümbüş
Yayar bindallısın gelince bahar
Yarin dudağında ince bir gülüş
Bense kaldım, son attığım narada
İçime yıkıldı ses duvarlarım
İnan kalmamıştım hiç böyle darda
Duymasan da, görmesen de ben varım
HAYRETTİN YAZICI
NE İÇİNDEYİM ZAMANIN
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında.
Bir garip rüya rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgârda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.
Başım sükutu öğüten
Uçsuz bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş.
Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim.
Ahmet Hamdi TANPINAR