SİNEMA
Şimdiki huzurevinin yeri, eskiden sinemaydı. Asfalt tarafından bakıldığında; ön tarafta bahçe, sol tarafta havuz, karşıda sinema, havuzun arkasında ise öğretmenler lokali vardı (1). Sinema asfalta paralel bir şekilde olup, önünde dört yuvarlak sütundan oluşmuş üstü kapalı bir antre vardı. Bu antreden içeri girilince hemen solda gişe bulunmaktaydı. Bileti alıp 1.5 m. doğuya doğru gidip kapıyı geçince eni 2 m. olan dikdörtgen şeklinde bir salon vardı. Bu salonun sol tarafındaki çift kanatlı kapıdan sinemaya giriliyordu. Salonda meşrubat türü şeyler satılan küçük bir büfe vardı.
Sinemanın koltukları katlanabilir tahta olup, ortada bir koridor en arkada ise sonradan iptal edilen localar vardı. Duvarlardaki film afişlerinde gördüğüm Efkan Efekan ismi çok dikkatimi çekmişti. Bilet gişesinin yanından, yuvarlak dar bir merdivenle balkona çıkılıyordu. Sinema perdesinin üst köşelerinde kitâp büyüklüğünde iki adet üzerinde ''10 dk. ara'' yazan cam kutular vardı. Perde arası olduğunda bu kutuların içindeki lamba yanardı. Sinemada balkon hizasından perdeye kadar duvarın iki tarafında değişik renklerde gece lambaları vardı. Perde arasında yanan bu lambalardan evlerde de vardı. Bazı film afişlerinin altında, ''Renkli Türkçe Sinemaskop.'' yazardı. Bu filmler için sinema perdesi büyütülmüştü.
Bahçede özellikle piyeslerde kullanılmak üzere kulise girmek için, sinema duvarına bitişik merdivenle çıkılan bir kapı ve üzerinde ''İşi olmayan giremez.'' yazısı vardı. Havuzun etrafı çiçeklik ve yaklaşık yarım metre yüksekliğinde mavi boyalı ince demirlerden yapılmış koruma çiti vardı. Sinema 50 kuruştu. Film başladıktan 10 dk. sonra kapıda bekleyen çocuklar yarı fiyatına, kadınlar matinesi için mahalleleri film afişiyle dolaşıp reklamasyon yapan çocuklar ise bedava içeri alınırlardı. Gündüz matinesi saat bir buçuktaydı. Gece suaresinin saatini bilmiyorum (2). Salı ve cuma günü kadınlar matinesiydi. Aile matinesine mahallemizden; Saime abla önderliğinde Gözeler, Arıcı, Bayoğlu, Karahan aileleri giderlerdi. İki kişinin tuttuğu afişi, üçüncü kişi teneke veya kartondan yapılmış saplı megafonla anons ederdi: ''Alo alo, dikkat dikkat yarın saat 13:30'da Kısmet Sineması'nda..'' Bu üçlü reklamasyon ekibi bizim kapının önünden geçerek, Ofis ve Piyade Alayı'nın lojmanlarına kadar giderlerdi (3).
Mindivanlı Otel'i yandığında, arsa tahta bariyerlerle kapatılmışı. Sinemanın reklamasyon afişleri buraya asılırdı. Yan yana asılan film afişlerinin solda olanının üstünde BUGÜNKÜ PROGRAM, sağdaki afişin üzerinde ise YAKINDA yazısı vardı. Şimdiki Kadıoğlu mağazasının karşısındaki kaldırımda dört köşeli büyükçe bir elektrik direği vardı. Bu direğin doğuya bakan tarafına monte edilmiş tahta üzerinde de sinemanın film afişi vardı.
Ayhan Işık, Ediz Hun, Roma'lı Perihan, Pakize Suda, Seher Şeniz, Sevda Ferdağ, Selda Alkor, Feri Cansel (Kıbrıs), Türkân Şoray, Yılmaz Köksal, Murat Soydan, İzzet Günay, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik, Kartal Tibet, Aliye Rona, Efkan Efekan, Ahmet Tarık Tekçe, Neriman Köksal, Yılmaz Güney, Nesrin Sipahi (Aynı zamanda şarkıcı.), Zeki Müren, Kenan Pars, Tijen Par, Parla Şenol, Hüseyin Baradan, Hulusi Kentmen, Sadri Alışık (Turist Ömer), Nejdet Tosun, Cavidan Dora, Filiz Akın, Ekrem Bora, Zeynep Değirmencioğlu, Belgin Doruk, Kadir Savun, Eşref Kolçak, Sami Hazinses, Nebahat Çehre, Pervin Par, Suzan Avcı, Muzaffer Tema, Kâzım Kartal, Avni Dilligil, Aliki Vuyuklaki (Yunan), Eva Bender (İsveç asıllı sanatçı. Tarkan filmlerinde oynadı. Bu rolü bazen de Lale Belkıs oynardı. Lale Belkıs aynı zamanda aranjman da söylerdi. En meşhur şarkısı da; Açtım aşk defterimi-Canlandı hatıralar-Gülen resimlerin arkasında-Aynı sevgiliydi bakan..), Cihangir Gaffari (İran) hatırlayabildiğim artistler. Hüseyin Baradan, çekilin aradan. Şakayla karışık, Sadri Alışık gibi tekerlemeler vardı.
Filmin oynatıldığı saatlerin dışında, sinemadan devamlı sanat müziği şarkıları çalınırdı. Hoparlör, sinemanın bahçesindeki söğüt ağacının en az 10 m. yüksekliğindeki dalına sabitlenmişti. Hoparlörün iç kısmında büyük harflerle SİNEPANÇ yazısı vardı. Müzik, ilçenin her tarafından duyuluyordu. En çok da Suat Sayın ve Behiye Aksoy çalınırdı. Behiye Aksoy'un, ''Kederli günlerimde arkadaş oldun bana..'' ve ''Arım balım peteğim'' şarkısı ise her gün çalınırdı. Film başlamadan evvel de Suat Sayın çalınırdı. Koltukta oturup filmin başlamasını beklerken, kapı açılıp örtüldüğünde müziğin sesi duyuluyordu. Ayda bir kere okulla 25 kuruş mukabili sinemaya gidilirdi. Parası olmayanlar sinema günü okula gelmeyip, yürüyüş esnasında aniden konvaya katılırdı. Alay'ın sineması ücretsizdi (4).
Sinemaya gitmem için babam para verirdi. Nebahat Çehre ve Yılmaz Güney'in Yedi Dağın Aslanı filmini çok beğenmiştim ama filmin yarısında elektrikler kesilince sinema dağıldı. Bir keresinde de; ben ilkokuldayken, ortaokul öğrencileri öğretmenleri nezaretinde geldiler. Film çok uzadı, çıktığımda annem kapıda bekliyordu. Hafifçe kar yağıyordu ve yatsı ezanı okunmak üzereydi. Kıllıng ve Karaoğlan filmlerini hiç kaçırmazdım (5). Çok kere de dini filmler oynatılırdı. Bu filmlerden birine annemle gittiğimi hatırlıyorum.
İshak Aydınoğlu, Cemal Uzun, Karabey Horata, Recep Maman ve Samsun'lu Yavuz makinistlik yaptılar. İlk makara oynatılınca, 10 dakika perde arasından sonra ikinci makara oynatılırdı. Bazen yanlışlıkla ikinci makara takılırdı Film fazla yana kaymış veya sesi yok ise seyirci bağırırdı.. '' Ya ses ya kes veya Karabey ortala..'' Tamirat uzun sürerse, lambalar yanardı. Sinemada çekirdek de çiğnenirdi (6). Belediyenin olan sinemanın ilk müsteciri, Kemal Acılıoğlu idi (7). Gözlük camları biraz kalındı ve çerçevesi kahve-bal rengi karışımıydı. Yazları, kahverengi deri sandalet giyerdi. Daha sonra sinemayı İshak Aydınoğlu çalıştırdı.
O zaman düğünler; evlerde, mereklerde, konaklarda, çermikte ve sinemada yapılırdı. Özellikle zenginler sinemayı tercih ederdi. Sinemada okul piyesleri, bilgi yarışmaları da tertip edilirdi. İlkokulda okurken, okulun bir piyesi olmuştu. Piyeste eve hırsız girmesi sahnesi vardı. Paravanla yapılmış maket eve, hırsız girmesi çok heyecanlıydı. Çok kabiliyetli bir öğrenci olan Ünal Kaplan piyes, folklör başta olmak üzere bütün etkinliklerde görev alırdı. Biz ortaokuldayken, lise son sınıflar Moliere'in cimri piyesini icra etmişlerdi. Solisti Erdal Topuz olan bir de orkestra kurulmuştu. Cem Karaca esintisi vardı. Orkestrada; elektro bağlama, akordeon ve bateri vardı. Bilgi yarışmalarını da Arif Çetinayak sunardı. Sorunun cevabı doğru ise şöyle derdi: ''Evvet doğru, bravo bildiniz.'' Biz lise sondayken de A. Yaşar Bayoğlu; Gençlik Kulübü Başkanı Zekâî Bayoğlu sponsorluğunda bir piyes sahneye koymuştu. Hatta piyes Horasan'da bile oynanmıştı.
Erzurum'da; Dadaş, Arı (Çifte Minareler'in karşısı, Şato Möble'nin üst katı.), Gürpınar (Taşmağazalar'ın sonundan sola dönerken..), Güneş (SGK. İş Merkezi'nin yanındaki Kuyumcular Çarşısı'nın bodrum katı), Doğu (Lalapaşa Camisi'nin ilerisinde.) ve Göl (Erzincankapı'da, Polisevi'nin ilerisinde.) sinemaları vardı. Bir keresinde Dadaş Sineması'nda Jack Nicholson'un Guguk Kuşu filmine gitmiştim. (Akıl hastanesinde, deli olmayan bir adamın feryatları..) Filmden çıkınca afişe baktım, 6 Oskar almış. İzmir Konak'ta Çınar Sineması vardı. Tavanın tamamı avize kaplıydı ve sesler duvarlara gizlenmiş hoparlörlerden geliyordu (Dolby Sistem.) Film başlamadan yarım saat evvel sağ ve sol taraftan kapılar açılırdı. Girişler tek ve çift numaraya göre oluyordu. Film başlayana kadar; haftanın golleri, reklam spotları ve ilerde oynayacak filmlerden parça gösterilirdi (8).
1981 yılında Çınar Sineması'nda, Brooke Shields'in Endless Love (Sonsuz Aşk) filmine gitmiştim. Kemeraltı'nda bulunan Şan Sineması'na da giderdim. Ankara'da ise Akün Sineması meşhurdu. Üsküdar'da 1975 yılında Sunar Sineması'na gittiğimi hatırlıyorum. Horasan'da, çarşıya giderken sağ tarafta bulunan sinemanın reklamasyon tabelasında Cüneyt Arkın'ın Babanın Suçu filminin afişi vardı. Gazetelerde yarım sayfa üzerinden İstanbul ve Ankara'da sinema isimleri, oynatılan filmler ve saatleri yayınlanırdı.
İstasyonda da, rampanın hemen kenarında ayda bir kere gelen sinema vagonu vardı. Akşamları demiryolu personeli film seyrederdi. Rahmetli Enis Fırat'ın bahçelerde açıkhava sineması vardı. İkindiden sonra ve akşam, hem yerli hem de yabancı film oynatılırdı. Yabancı artistlerin adları, yazıldığı gibi okunurdu. Enis Fırat kış mevsiminde de, Veli Baba çay bahçesinin kapalı bölümünü sinema yapmıştı. 75'li yıllarda hasar gören sinemanın tavan kısmı sökülüp yeniden yapıldı. Balkonda ve zemin katta soba vardı. Zemin katın sobası, giriş sol ön taraftaydı. Boruların yüksekliği ürkütücüydü. Alay'ın sinemasının sobası ise kapıdan girişte sağ duvar tarafındaydı.
DİPNOTLAR:
1- Belediye otobüslerinin kalktığı yerden sinemaya gidildiğinde; sağ tarafta havuz sol tarafta Kemal Kadıoğlu'nun müdürlüğünü yaptığı Öğretmenler lokali vardı. Burayı daha sonra, garsonluğunu Gara Selo'nun yaptığı İbrahim Bitlisli çalıştırdı. Caddenin bu kısmında, Erzurum'a giden taksilerin olduğu durak vardı. Taksilerin ikisi hariç hepsi Chevrolet markaydı. Zâkir Bayoğlu (Kanatlı 56 Chevrolet) , Lütfü Bitlisli, Zafer Önal (kırmızı İmpala), İhsan Bitlisli (siyah İmpala), TEK.'de çalışan Nazmi (çikolata renkli İmpala), Fikret Çakıcı, Mücahit Ecer ve Efendi (69 model çikolata renkli Nova) , Ahmet Özbay /Karasakız (siyah Chevrolet), Ali Arıcı (beyaz Renault), Metin Çakıcı (Beyaz Murat 124, plakası 25 AR.. A'nın iki kolu birbirine paralel, R'nin de üst kutusu kare şeklindeydi.)
Erzurum'a gidiş ücreti önce 10, sonra 12.5 lira oldu. Arkaya 4 kişi öne de 2 kişi otururdu. Yolculuk başlayınca, şoför hemen 45'lik plak atardı..Caddenin karşı tarafında da minibüs durağı vardı. Minibüs tam dolunca hareket ederdi. Önce 7.5 sonra 8 lira oldu. Kibrit kutusu kadar 3. hamur kağıt, bilet niyetine verilirdi. Araba dolunca, Gara Selo'nun babası simsar Mehettin emi beletler deyip buruşuk kâğıtları toplardı. Bir sonraki araba için yine bu kâğıtlar bilet niyetine satılırdı. Taksiler de, minibüsler de Karskapı'dan geçip Mahallebaşı'nda dururlardı. Akşam ezanından sonra hem taksi hem de minibüsler sefere çıkmazdılar. Bir de Doğu Garajı vardı. Simsar, Durdağı Atasever'in dükkânının önünde bağırarak şöyle derdi;
- Haydi, Çamır'a (Deliçermik), Marfet'e, Kenikâr'a, Yağan'a, Homigi'ye, Tafdiker'e...
NOT: 73'lü yıllarda Necmettin Güngör'ün, plakası 41 DL 747 olan vişne çürüğü renginde HONDA marka taksisi vardı. Erzurum'da bile öyle araba yoktu.
2- Ortaokul Müdürü İzzet Nedim Koray, gece sinemaya baskın yaptığında, film durdurup lambaları yakarak öğrenci kontrolü yaparmış. Bazı uyanık öğrenciler kılık değiştirerek sinemaya giderlermiş. O zamanlar, öğrencinin gece dışarı çıkması bile yasaktı.
3-Kadınlar matinesi için filmin afişi ve anons işini Yaşar Penekli/Dado Yaşar ile Rasim Binici/Resso yapardı.
4-Bir keresinde, okulla gittiğimiz Alay'ın sinemasındaki tarihi filmde yanlışlıkla düşman askeri alkışlanmış ki, Serap hanım derste çok kızdı. Gittiğimiz diğer bir filmin adı da ''Gordon, gökler hâkimi'' idi.
5- Kıllıng, Günaydın gazetesinde -yarım sayfa- tefrika edilirdi, ayrıca dergi halinde de çıkardı. Korkarak da olsa Kıllıng filmlerini hiç kaçırmazdım. Polis şefi Mersiye, her zaman Kıllıng'in peşindeydi. (Kıllıng İstanbul'da, Kıllıng Frankeştayn'a karşı..) Kıllıng filmi şöyle başlardı. Zemin veya 1. katta balkonda oturan mini etekli 20 yaşlarında sarışın kumral saçlı bir kız.. Balkonda büyükçe bir saksıda bulunan çiçeğin, rüzgârda hafifçe salınan yaprakları..Genç kız çayını veya kahvesini içtikten sonra odaya girdiğinde Kıllıng aniden arkadan boynuna doladığı ince bir telle kızı boğarak öldürüyordu.
Kartal Tibet, Cengiz Han'ın Fedaisi Karaoğlan filmleriyle ün salmıştı. Bayırgülü, Çalık ve Baybora diğer film karakterleriydi.. Ressamı Suat Yalaz olup haftalık dergi halinde de çıkardı. Ayrıca Milliyet gazetesinde sol orta sayfada günlük yayınlanırdı.
6-Rivayet olunur ki, İstanbul'da sinemada çekirdek çitlerken görevli ikaz ettiğinde, Erzurum'lu şöyle demiş;
-Neki gardaş çigırtde mi, yemiyağ!
7- Babam dedi ki;
-Bir gün sinemanın yanındaki havuzun kenarında Kemal Acılıoğlu ile otururken bir çocuk geldi ve şöyle dedi;
-Kor Kemal ağabeyi, bugün hangi film oynuyor? Peki nasıl bir tepki gösterdi dediğimde, babam dedi ki;
-Tebessüm ederek, çocuğa cevap verdi.
8-Film başlamadan evvel ileriki günlerde oynayacak filmlerden kısa sahneler gösterilirdi. Bunun adına ''Parça göstermek'' denilirdi. Sonunda da YAKINDA ibaresi, bir sonraki için ise PEK YAKINDA, bazen de BU SİNEMADA tabirleri kullanılırdı.