HEP BÖYLE OLUR
En yalnız kayalarda başladı, ilk aşkımız..
Bir deniz köpüğünde canlandı, ilk aşkımız..
Yıllar içimden aldı, en güzel günlerimi,
Solmuş bir çiçek oldu; ilk sevgi, ilk aşkımız! ..
AHMET TEVFİK OZAN
GEÇTİ VUSLAT ZAMANI
Omuzumuza zaman yüklenir tüm hıncıyla
Geçiyor işte bahar bakıp bir göz ucuyla...
Sadakatine sadık kalırken siyah güller,
Dilini çıkarıyor menekşeler, laleler...
Bir özlem denizinde kururken dil ve damak,
Nasıl da geç aymışım, bu mu halden anlamak?
İçimde yıkılırken her gün ışıklı bir kent,
Gelir mi geçmişime, şöyle atsam bir kement.
Lezzeti ne dünyanın, ağlamak mı, gülmek mi?
Ne dersin, söyle gönlüm, bu bir kuru emek mi?
Sarhoş da olamadım, ıhlamur kokusuyla,
Geçiyor işte güneş, kalınca sakosuyla...
Buğulanırken başım keskince bir ayazda,
Buz kesiyor bak işte, elim, ayağım yazda.
Son sınıra dayanmak, yorulmak gide gide,
Geçince gençlik çağı, kâr etmezmiş gölgede.
Çırılçıplak düşerken, ortasına bir kışın,
Baktığın yerde kalır, düşük yapar bakışın.
Güzellik el değişir, değişirmiş gibi yer,
Kim binecek kısrağa, vursan da gümüş eyer.
Hani kişner derdiler, sahibine göre at;
Ne günün hükmü kaldı, ne anlam taşır saat.
Sandım bir an geçmişim altında kaldı çığın,
Bir tek uzuyor şimdi, saçları karanlığın...
Hayat ağacımıza düşerken bir gölgelik,
Fazla seçemiyorum, gördüğüm iki belik.
Karanlığın ıslığı, baskın gelirken sur’a,
Geçti vuslat zamanı, bakmam artık kusura..
HAYRETTİN YAZICI
ÇİZGİ GİBİ BİR DÜNYA
Yollardı, seller gibi; vadilere koyulmuş..
İnişler, yokuşlarla ufuklara koşuşan
Ne kaldı, renklerine bir büyü sinmiş gibi
Yapraklardan, kuşlardan; mevsim mevsim uçuşan.
Yolların ufukları kestiği yere baktım:
Çizgi çizgi bir hayal, bir sesi taşır gibi..
Ne tuhaftır alnımda; derin, oyuk çizgiler
Yollarına gurbetin; taşar, karışır gibi..
Çizgiler..aynalardan yüreğime ansızın
Saplanmış kıymık gibi, acımasız ve keskin
Görmek muhal, sadece; bir tuzlu acı ve kan..
Anlayamaz, yaşarsın..hissedersin ve lâkin
Bilemezsin zaman mı, kan mı..sessizce akan.
Çizgi çizgi bir dünya..ne şan-şöhret, ne isim
Her şey, her şey tuzla buz bir aynada bir resim..
Ne yapsın, kanatları sır yüklü kelebekler
Gökyüzünde camlardan heykeller kırılırken
Yağarken, cam yağmurlar; semadan mevsim mevsim..
Yolların ufukları kestiği yere baktım:
Çizgi çizgi bir hayal, bir sesi taşır gibi..
Ne tuhaftır alnımda; derin, oyuk çizgiler
Yollarına gurbetin; taşar, karışır gibi..
AHMET TEVFİK OZAN
BİR HEYKEL İÇİN
Tahtadan ve yumuşak rüya işçiliğinde
Bu kadın başı her an biraz daha derinde,
Daha hülyalı, dalgın, ümitsizce kendisi
Toplanmış ay ışığı, yüzden tek su nergisi
Hiç akmayan bir zaman nehrinin sularında
Ne uçan bir kırlangıç, ne sedef kumsalında
Ateşler püskürerek dolaşan bir ejderha
Uzakta yeşim rengi bir ufkun kenarında
Bir başka akşam gibi açılıp gülsün diye
Derinleşen bir bahçe lotus çiçekleriyle...
Ne de başka bir remiz uçsuz bucaksız Çin'den,
Gülümsüyor ölümün sonsuzluğu içinden
Gülümsüyor vaktiyle nasıl gülümsediyse
Ömrünün sabahında ümide ve sevgiye.
AHMET HAMDİ TANPINAR
YANA DÜŞEN EL
Tebessüm bilmeyen diriler varken,
Gülümseyen ölü gördüm dünyada.
Kaderine dağlar taşlar ağlarken,
Mal düşünen deli gördüm dünyada.
Gönül bahçesinde sarhoş gezenler,
Varlık denizinde çıplak yüzenler,
Nârin kalbi bir pul için üzenler,
Yana düşmüş eli gördüm dünyada.
İsmail Adil ŞAHİN 23.01.1986/Kayseri
BİR GÜNÜN SONUNDA ARZU
Yorgun gözümün halkalarında
Güller gibi fecr oldu nümayan,
Güller gibi..sonsuz, iri güller
Güller ki kamıştan daha nalan;
Gün doğdu yazık arkalarında!
Altın kulelerden yine kuşlar
Tekrarını ömrün eder ilân.
Kuşlar mıdır onlar ki her akşam
Alemlerimizden sefer eyler?
Akşam, yine akşam, yine akşam
Bir sırma kemerdir suya baksam;
Üstümde sema kavs-i mutalsam!
Akşam, yine akşam, yine akşam
Göllerde bu dem bir kamış olsam!
AHMET HAŞİM