Suat ÖZARAS
Köşe Yazarı
Suat ÖZARAS
 

NOSTALJİ 1 RAMAZAN

Oruç tuttuğum ilk ramazanı hayal meyal hatırlıyorum.  ‘’Sakın bir şey yeme’’ diye  sık sık ikaz alıyordum annemden.  İkindiden sonra da beni Nazlı Baba Türbesine götürmüştü. O zaman, oruç tutan bütün çocuklar türbeye götürülürdü (1). Oruç tutan küçük çocuklara, teşvik amaçlı harçlık verilir veya iftarlık alınırdı.  Şimdiki gibi elektrikli fırınlar olmadığı için, evde yapılan kete ve çörekler fırınlarda pişirilirdi. Büyükçe tepsilerdeki keteleri başımızın üstünde fırına götürüp, iftardan sonra da alırdık. Pişirme ücreti olarak 1 lira alınırdı. Keteler genellikle sahurda yenilirdi.   Recep Yazıcı’nın eczanesinin, 5-6 dükkan doğusunda büyükçe bir fırın vardı. Bu fırının hamur yapılan bölümünde kadayıf dökülürdü (2) . Kadayıf veya baklavaya bal/şerbet dökülürken biri sıcak diğeri soğuk olmalıdır. Yani kadayıf sıcak ise dökülecek şerbet soğuk olmalıdır. Bu fırının 2-3 dükkan doğusunda Tortum’lu Mehmet Karagöz'ün dükkanında; kurutulmuş dut, açma (aşma), köme, ceviz, kızılcık, ekşi ve tatlı pestil vs. türü şeyler satılırdı. Ekşi pestilden komposto, dut ve aşmadan ise hoşaf yapılırdı. Kendi halinde bir adamdı. Soluk lacivert rengi kalınca paltosunu yazın bile çıkarmazdı. Sorulan şey dükkanında yoksa; kafasını hafif arkaya atıp, üzgün bir şekilde büyük ve dikdörtgen şeklindeki ağzını açarak ‘yook’ derdi.   Kadıoğlu mağazasının önünde, Osman emi (Eferım diyen Nidai’nin babası.)  ters çevrilmiş ev tipi çamaşır selesine iliştirilmiş horoz şekeri satardı. Daha sonraları mantar tabancası kapsülleri, gezegen, ses bombası ve çat-pat da satmaya başladı. İnce demir tel yuvarlak şeklinde bükülüp iki ucuna bu mantar yerleştirilirdi. Giden bir kişinin arkasından atılıp patlatılırdı. Yoldan geçenlerin üstüne gizlice dükkan bacasından kova ile su dökmek moda haline gelmişti. Fotoğrafçı Kemal Gültekin ve Muammer Sezer ikilisi bu işi çok güzel yaparlardı. Durdağı Atasever de, fırından çıktığında üstüne dökülen suya sinirlenip pideleri yere atmıştı.   İftar saatinde, İsmail Kuzey tarafından kalede top atılırdı. Top atılırken, biz de aynı anda kapsül tabancalarımızı patlatırdık. Mahallede herkes gibi bizim de kazlarımız vardı. Ramazan gelmeden çoğusunu keserdik. Çok lezzetli ve yağlı olan kaz eti genellikle sahurda pilav ile yenilirdi (3). Sahur vakti radyoda yayınlanan Karagöz ve Hacivat’ı zevkle dinlerdik. Ramazanın sıcak aylara denk geldiği ve buzdolabının da çoğu evde olmadığı senelerde Arıkan Şenyurt soğuk su satardı (4).   Arefe günü iftardan sonra; mahallenin büyükleri, -adına katılik denen- bacadan sepet sarkıtarak arafalık isterlerdi (5). Bu kişiler kesinlikle konuşmazdılar ve sepete bağlı zil sesi ile geldiklerini belli ederlerdi. Sadece Saime abla geldiğini –teeeccal- diyerek belli ederdi. O'nun sepetine börek çörek konulması adettendi. Ramazanda  bütün okul sinemaya giderdi. Kısmet sineması 25 kuruş olup, Doğu Kışla sineması ücretsizdi. Hz. Ömer’in adaleti, Hz. Yusuf gibi dini filmler oynatılırdı. Salı ve Cuma günleri kadınlar matinasında annemle bu filmlere gittiğimizi hatırlıyorum.   Arıcı’ların kapılarının önü ve yandaki ahırın üstü, ramazanda aşık ve bilye oynama yeriydi. Bahçelerinde dut, vişne ve gül ağacı vardı. Bir ramazanda, akrabamız Kâzım dayı ve babaanne beni yemeğe davet etmişti. Güllaçtan küçük bir ceviz kabuğu çıkmıştı. Herhalde tatlı böyleymiş kanaatıyla ömür boyu güllaç yemedim (6). Yemekten sonra afiyet olsun dedim. Her ikisi de ziyade olsun demem gerektiğini söyleyince mahcup olmuştum. Ramazan ayında, evimizde hatimi, bastonuyla gelen Müftü Kâmil Efendi'nin oğlu Abdullah Orhan okurdu.  Şimdiki pasajda bulunan Mindivanlı camisinde imamlık yapardı. İbrahim Hakkı Hazretleri camii imamı Tortum’lu Mustafa hoca da hatim okudu. Hatimler önce yanımızdaki babaannenin evinde sonra da bizde okunurdu. Geç kalan komşular gelip bizim sofada oturup hocayı beklerlerdi. Mustafa hoca, sofadan geçip odaya giderken, bir keresinde Güner Kağızmanlı ayağına iğne batırdı. Güner abla espritüel jargonu ve extrem davranışlarıyla, mahallede kendi ekolünü oluşturuyordu.   Teravih namazından sonra, Hacı Rüştü Kahvehanesinde Bego emi (Bayoğlu) tarafından siret okunurdu. Bazen de aşıklar gelirdi. Her taraftan görülsün diye, masanın üzerine konulan sandalyede programını icra ederdi. Bazen de iki aşık karşılıklı atışırlardı. Bir kere kahvenin önünden geçerken aşığın dizeleri beni hayli sarsmıştı.. (Kader fırtınası esti tersine// Yavru baharımı kışa çevirdi..) Bir veya iki gece de büyük çermik kadınlara olurdu. Havuzun kenarında Gelincik sigarası içilip sohbetler yapılırdı. Gelin ayağı açma etkinlikleri çermikte yapılırdı. Yaşça büyük ve hürmetkar birisi görüldüğünde gidip elini öpmek adettendi. Yaz vaktine denk gelen ramazanlarda ise, tarlaya sahurdan sonra gidilip öğlen vakti dönülürdü. İftara yakın zamanda hepimiz sofra başında beklerdik. Uzun dalga 1245 metreden yayın yapan; Erzurum Radyosu, son dakikalarda ilahi veya ney çalardı. Ezan vaktinde, müziğin sesi yavaş yavaş azalır ve spiker şöyle derdi; -Sayın seyirciler Erzurum için iftar vakti... Babam bu anı heyecanla beklerdi ve hemen elini kaşığa götürürdü.. Daha iftara 2-3 dakika varken  radyonun sesini yavaşça kısardım. Babam tam kaşığı eline alırken birden radyonun sesini açardım..   DİPNOTLAR: 1-Küçük çocuklara, öğle vaktine kadar ''tekne orucu'' tutturulurdu. 2-Şimdiki Aziz Kara'nın mağazasının yerinde Hacı Kılıç ve kardeşinin modern bir bakkal dükkânı ve fırın vardı. Trabzon Sürmene'li Hacı Ali ve oğulları Hayati İle Süleyman Yıldız'ın işlettikleri fırında her zaman somun ekmek ramazanda ise yumurtalı ve sade pide çıkarılırdı. Babamdan dolayı beni tanıdıklarından fazla sıra beklemezdim. Süleyman Yıldız, Ekrem Bora'ya benzerdi. Kardeşi ise biraz zayıftı ve küçük el radyosuyla naklen maç yayınlarını hiç kaçırmazdı. 3-En fazla kazı Cihan eze ve Anahanım abla (Baki Hokamlı'nın annesi) beslerdi. Kaz ve ördekler Malakan'da yüzüp akşam olduğunda da salına salına gelirlerdi.  Gece tilki veya kurt gelirse kümeste huzursuz olurlar ve ses çıkarırlardı. Kazın vücudu buza değmeden kesilirse eti lezzetsiz olur.. 4-Arıkan Şenyurt testilerde buzlu suyu bir lira karşılığında satardı. Ayrıca maden suyu akşama kadar açık tutularak herkesin ücretsiz su alması sağlanırdı. Mücahit Cengizhan’a denk geldiğimizde doğal maden suyuna karbondioksit basardı.. 5- Arefe günü bütün çocuklar arafalık toplardı. Bazı sosyetik-zengin aileler para verirdi. Arafalık; fıstık, fındık, ceviz ve şekerlemeden oluşurdu. Tane çikolata, et bulyon şeklinde çikolata ve üzerinde küçük harflerle şifa yazılı parlak renkli kâğıda sarılı şekerlemeler.. Glikoz şurubundan değil de pancar şekerinden imal edildiği için bu şekerlemelerin hepsi çok lezzetliydi. 6-İftar yemeklerinde bir numara her zaman kadayıf tatlısıydı. İkindi vakitleri Recep Taşgit'in fırınına üzerinde bir tomar katı yağ bulunan tepsi içerisinde sarma kadayıf götürülürdü. 
Ekleme Tarihi: 15 Mart 2024 - Cuma
Suat ÖZARAS

NOSTALJİ 1 RAMAZAN

Oruç tuttuğum ilk ramazanı hayal meyal hatırlıyorum.  ‘’Sakın bir şey yeme’’ diye  sık sık ikaz alıyordum annemden.  İkindiden sonra da beni Nazlı Baba Türbesine götürmüştü. O zaman, oruç tutan bütün çocuklar türbeye götürülürdü (1). Oruç tutan küçük çocuklara, teşvik amaçlı harçlık verilir veya iftarlık alınırdı.  Şimdiki gibi elektrikli fırınlar olmadığı için, evde yapılan kete ve çörekler fırınlarda pişirilirdi. Büyükçe tepsilerdeki keteleri başımızın üstünde fırına götürüp, iftardan sonra da alırdık. Pişirme ücreti olarak 1 lira alınırdı. Keteler genellikle sahurda yenilirdi.

 

Recep Yazıcı’nın eczanesinin, 5-6 dükkan doğusunda büyükçe bir fırın vardı. Bu fırının hamur yapılan bölümünde kadayıf dökülürdü (2) . Kadayıf veya baklavaya bal/şerbet dökülürken biri sıcak diğeri soğuk olmalıdır. Yani kadayıf sıcak ise dökülecek şerbet soğuk olmalıdır. Bu fırının 2-3 dükkan doğusunda Tortum’lu Mehmet Karagöz'ün dükkanında; kurutulmuş dut, açma (aşma), köme, ceviz, kızılcık, ekşi ve tatlı pestil vs. türü şeyler satılırdı. Ekşi pestilden komposto, dut ve aşmadan ise hoşaf yapılırdı. Kendi halinde bir adamdı. Soluk lacivert rengi kalınca paltosunu yazın bile çıkarmazdı. Sorulan şey dükkanında yoksa; kafasını hafif arkaya atıp, üzgün bir şekilde büyük ve dikdörtgen şeklindeki ağzını açarak ‘yook’ derdi.

 

Kadıoğlu mağazasının önünde, Osman emi (Eferım diyen Nidai’nin babası.)  ters çevrilmiş ev tipi çamaşır selesine iliştirilmiş horoz şekeri satardı. Daha sonraları mantar tabancası kapsülleri, gezegen, ses bombası ve çat-pat da satmaya başladı. İnce demir tel yuvarlak şeklinde bükülüp iki ucuna bu mantar yerleştirilirdi. Giden bir kişinin arkasından atılıp patlatılırdı. Yoldan geçenlerin üstüne gizlice dükkan bacasından kova ile su dökmek moda haline gelmişti. Fotoğrafçı Kemal Gültekin ve Muammer Sezer ikilisi bu işi çok güzel yaparlardı. Durdağı Atasever de, fırından çıktığında üstüne dökülen suya sinirlenip pideleri yere atmıştı.

 

İftar saatinde, İsmail Kuzey tarafından kalede top atılırdı. Top atılırken, biz de aynı anda kapsül tabancalarımızı patlatırdık. Mahallede herkes gibi bizim de kazlarımız vardı. Ramazan gelmeden çoğusunu keserdik. Çok lezzetli ve yağlı olan kaz eti genellikle sahurda pilav ile yenilirdi (3). Sahur vakti radyoda yayınlanan Karagöz ve Hacivat’ı zevkle dinlerdik. Ramazanın sıcak aylara denk geldiği ve buzdolabının da çoğu evde olmadığı senelerde Arıkan Şenyurt soğuk su satardı (4).

 

Arefe günü iftardan sonra; mahallenin büyükleri, -adına katılik denen- bacadan sepet sarkıtarak arafalık isterlerdi (5). Bu kişiler kesinlikle konuşmazdılar ve sepete bağlı zil sesi ile geldiklerini belli ederlerdi. Sadece Saime abla geldiğini –teeeccal- diyerek belli ederdi. O'nun sepetine börek çörek konulması adettendi.


Ramazanda  bütün okul sinemaya giderdi. Kısmet sineması 25 kuruş olup, Doğu Kışla sineması ücretsizdi. Hz. Ömer’in adaleti, Hz. Yusuf gibi dini filmler oynatılırdı. Salı ve Cuma günleri kadınlar matinasında annemle bu filmlere gittiğimizi hatırlıyorum.

 

Arıcı’ların kapılarının önü ve yandaki ahırın üstü, ramazanda aşık ve bilye oynama yeriydi. Bahçelerinde dut, vişne ve gül ağacı vardı. Bir ramazanda, akrabamız Kâzım dayı ve babaanne beni yemeğe davet etmişti. Güllaçtan küçük bir ceviz kabuğu çıkmıştı. Herhalde tatlı böyleymiş kanaatıyla ömür boyu güllaç yemedim (6). Yemekten sonra afiyet olsun dedim. Her ikisi de ziyade olsun demem gerektiğini söyleyince mahcup olmuştum.


Ramazan ayında, evimizde hatimi, bastonuyla gelen Müftü Kâmil Efendi'nin oğlu Abdullah Orhan okurdu.  Şimdiki pasajda bulunan Mindivanlı camisinde imamlık yapardı. İbrahim Hakkı Hazretleri camii imamı Tortum’lu Mustafa hoca da hatim okudu. Hatimler önce yanımızdaki babaannenin evinde sonra da bizde okunurdu. Geç kalan komşular gelip bizim sofada oturup hocayı beklerlerdi. Mustafa hoca, sofadan geçip odaya giderken, bir keresinde Güner Kağızmanlı ayağına iğne batırdı. Güner abla espritüel jargonu ve extrem davranışlarıyla, mahallede kendi ekolünü oluşturuyordu.

 

Teravih namazından sonra, Hacı Rüştü Kahvehanesinde Bego emi (Bayoğlu) tarafından siret okunurdu. Bazen de aşıklar gelirdi. Her taraftan görülsün diye, masanın üzerine konulan sandalyede programını icra ederdi. Bazen de iki aşık karşılıklı atışırlardı. Bir kere kahvenin önünden geçerken aşığın dizeleri beni hayli sarsmıştı.. (Kader fırtınası esti tersine// Yavru baharımı kışa çevirdi..) Bir veya iki gece de büyük çermik kadınlara olurdu. Havuzun kenarında Gelincik sigarası içilip sohbetler yapılırdı. Gelin ayağı açma etkinlikleri çermikte yapılırdı. Yaşça büyük ve hürmetkar birisi görüldüğünde gidip elini öpmek adettendi. Yaz vaktine denk gelen ramazanlarda ise, tarlaya sahurdan sonra gidilip öğlen vakti dönülürdü.


İftara yakın zamanda hepimiz sofra başında beklerdik. Uzun dalga 1245 metreden yayın yapan; Erzurum Radyosu, son dakikalarda ilahi veya ney çalardı. Ezan vaktinde, müziğin sesi yavaş yavaş azalır ve spiker şöyle derdi;


-Sayın seyirciler Erzurum için iftar vakti... Babam bu anı heyecanla beklerdi ve hemen elini kaşığa götürürdü.. Daha iftara 2-3 dakika varken  radyonun sesini yavaşça kısardım. Babam tam kaşığı eline alırken birden radyonun sesini açardım..

 

DİPNOTLAR:
1-Küçük çocuklara, öğle vaktine kadar ''tekne orucu'' tutturulurdu.
2-Şimdiki Aziz Kara'nın mağazasının yerinde Hacı Kılıç ve kardeşinin modern bir bakkal dükkânı ve fırın vardı. Trabzon Sürmene'li Hacı Ali ve oğulları Hayati İle Süleyman Yıldız'ın işlettikleri fırında her zaman somun ekmek ramazanda ise yumurtalı ve sade pide çıkarılırdı. Babamdan dolayı beni tanıdıklarından fazla sıra beklemezdim. Süleyman Yıldız, Ekrem Bora'ya benzerdi. Kardeşi ise biraz zayıftı ve küçük el radyosuyla naklen maç yayınlarını hiç kaçırmazdı.
3-En fazla kazı Cihan eze ve Anahanım abla (Baki Hokamlı'nın annesi) beslerdi. Kaz ve ördekler Malakan'da yüzüp akşam olduğunda da salına salına gelirlerdi.  Gece tilki veya kurt gelirse kümeste huzursuz olurlar ve ses çıkarırlardı. Kazın vücudu buza değmeden kesilirse eti lezzetsiz olur..
4-Arıkan Şenyurt testilerde buzlu suyu bir lira karşılığında satardı. Ayrıca maden suyu akşama kadar açık tutularak herkesin ücretsiz su alması sağlanırdı. Mücahit Cengizhan’a denk geldiğimizde doğal maden suyuna karbondioksit basardı..
5- Arefe günü bütün çocuklar arafalık toplardı. Bazı sosyetik-zengin aileler para verirdi. Arafalık; fıstık, fındık, ceviz ve şekerlemeden oluşurdu. Tane çikolata, et bulyon şeklinde çikolata ve üzerinde küçük harflerle şifa yazılı parlak renkli kâğıda sarılı şekerlemeler.. Glikoz şurubundan değil de pancar şekerinden imal edildiği için bu şekerlemelerin hepsi çok lezzetliydi.
6-İftar yemeklerinde bir numara her zaman kadayıf tatlısıydı. İkindi vakitleri Recep Taşgit'in fırınına üzerinde bir tomar katı yağ bulunan tepsi içerisinde sarma kadayıf götürülürdü. 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (2)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gazetepasinler.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Birol Kekeç
(13.03.2024 06:34 - #214)
Yüreğinize elinize sağlık hocam (sizden bir sonraki kuşak olarak) bizi eski hey gidi günler Hasankale sine götürdünüz.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gazetepasinler.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Birol Kekeç
(13.03.2024 06:34 - #215)
Yüreğinize elinize sağlık hocam (sizden bir sonraki kuşak olarak) bizi eski hey gidi günler Hasankale sine götürdünüz.
Suat Özaras Güzel ifadelerinize teşekkür eder, sağlık ve esenlikler dilerim.
Suat Özaras Güzel ifadelerinize teşekkür eder, sağlık ve esenlikler dilerim.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gazetepasinler.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu veren siteler acotr.org deneme bonusu veren siteler 2023 deneme bonusu veren siteler güzel sözler deneme bonusu veren siteler