15 Temmuz Gecesi Yaşanan Kalkışma ve İhaneti Doğurtan 40-50 Yıllık Arka Plânın Psikolojik Sosyal Kültürel Süreçleri ve Darbe Sonrasının Artçı Dalgaları!..

Kültür 16.08.2016 - 09:07, Güncelleme: 31.08.2023 - 05:00
 

15 Temmuz Gecesi Yaşanan Kalkışma ve İhaneti Doğurtan 40-50 Yıllık Arka Plânın Psikolojik Sosyal Kültürel Süreçleri ve Darbe Sonrasının Artçı Dalgaları!..

15 Temmuz Gecesi Yaşanan Kalkışma ve İhaneti Doğurtan 40-50 Yıllık Arka Plânın Psikolojik Sosyal Kültürel Süreçleri ve Darbe Sonrasının Artçı Dalgaları!..
Aziz dostlar, bugün sizlerle çok acayip ve oldukça sıra dışı bir paylaşımda bulunmak istiyorum. 15 Temmuz gecesi kolay kolay unutamayacağımız ve unutmamamız gereken bir kalkışma ve saldırıya maruz kaldık. Toplum olarak ödemiş olduğumuz çok ağır bedellerine rağmen; Malazgirt’te, Çanakkale’de, milli mücadelede, Sarıkamış’ta ve tarih sayfalarına altın harflerle yerini alan diğer mücadelelerimizde olduğu gibi; birilerinin üzerimize oynadıkları kanlı iç savaş ve birbirlerine düşman taraflar yaratma hesaplarında  gizledikleri bölüp parçalayıp yok etme niyetleri kursaklarında kalmıştır.  Allah korusun eğer hedeflerine ulaşmış olsalardı kullanılan taşeronlar da dahil, sen benim piyonumdun veya diğerleriydin demeyecek, büyük Türk Milletini tarih sahnesinden silmek için kendi ölçülerine göre biçtirip diktirdikleri küçük kefenleri hepimizin başına geçireceklerdi. Ancak iş tersine dönünce,  o ölçülerini tutturamadıkları kendileri gibi küçük kefenler ellerinde kalmış ve fiziksel olarak olmasa da, zihinsel ve duygusal boyutta kendileri giyinmişlerdir. Her ne kadar ölü numarası yapsalar da, içerisine girdikleri o kefenlere böyle bir durum için gizledikleri can sularıyla hem yaşamlarını ve hem de kirli emellerini sürdürmeye çalışacaklardır. Bu tasvire uyan ajan provokatör kriptolar bu koruyucu sistemleri bana göre sadece katmanlı olarak yapılandırılıp, son günlerde ortada dolaşan güya itirafçıların da herhangi bir şey söylemedikleri en üstteki 7. katmanda olanlar için hazırlamışlardır. Zaten diğer katmanlarda olanlar işte onların sağlam kalmaları için harcanacak piyonlardır. Eğer tüm süreçler çok dikkatli bir şekilde incelenirse, böyle olduğu anlaşılır ve ipin ucu dış kaynaklı istihbarat örgütlerine de gidebilir.             Aziz dostlar yaşadığımız ve yaşayacağımız bu süreçlerde, Yüce Rabbimin bu aziz milleti koruduğunu bir iki soyut durumla ifade etmek istiyorum. Bu benim kişisel bir yorumum ama, sizlerde okuduğunuzda bana hak vereceksiniz. Bu paralel örgütün devlet içerisinde operasyonlar yapma gücüne sahip olduğunda, yapılan operasyonların sağcı veya solcu, şucu veya bucu hiç fark etmez, vatan ve millet duyarlığı yüksek, milli güçlere yapmışlardır. Bunu çeşitli şekillerde yapmışlardır. En acımasız ve hatta cana kast eden uygulamalarla beraber, baskı, yıldırma, kuşatma altına alarak değersizleştirme v.s. şeklinde davranışlar da sergilediler. Ancak benim vurgulamak istediğim can alıcı nokta şurasıdır: Bunlar eziyet edip ötekileştirerek sistemin dışına attıkları o şahsiyetlerin ilerde yapacakları kalkışma sonucunda farşı malamat olup kendileri de sistemin dışında kaldıklarında, devlette doğacak boşlukları dolduracak olmalarıdır. Ben bunu çok anlamlı buluyorum. Düşünebiliyor musunuz? Bir pilot 25-30 yılda yetişiyor. Hava Kuvvetlerinden uzaklaştırılan darbeci pilotların yerini hazırda dolduracak bahse konu pilotlarımız var. Diğer komuta kademesi için de aynı şeyleri düşünüyorum. Hayati önem taşıyan kurumlarımızdan olan eğitim kurumu içinde aynı durum söz konusudur.  15-20 bin öğretmen açığı oluştuğu ifade edildi. Hazır yedekte bekleyen atanmamış öğretmenlerimiz var.              Bu bekleyen öğretmenlerimiz noktasında bir eğitim bilimci ve öğretmen yetiştirme alan uzmanı öğretim üyesi olarak çok değerli yetkililerimize ve özellikle de Milli Eğitim Bakanımıza krizlerin fırsata çevrilmesi olarak mümkünse hepsini, değilse en azında eğitim fakültesi mezunlarının çok ivedi olarak atanmalarıdır. Ben inanıyorum ki böyle bir uygulamanın yaratacağı enerji ve sevinç havası bütün yurdu kuşatacak ve bu sinerjinin oluşturacağı olumlu hava birçok alanla beraber, ekonomide de kendisini gösterecektir. İktidar, muhalefet bütün siyasilerimize bunu sahiplenmeleri için samimi olarak teklif ediyorum. Eğitimde kalitenin artırılması elbette ki derslik sayısının artırılması ve sınıf mevcutlarının makul seviyelere indirilmesidir. O zaman mevcut kapasiteye yakın bir istihdam alanı doğabilir. Belki ülkemizin ekonomik durumu bunu karşılayamaz gibi düşünülse de, inanıyorum ki bu çerçevede istihdam edilecek olan öğretmen adaylarımızın sözleşmeli yapıda olduğu gibi çeşitli zorunluluklar getirilebilir. Yapılan çeşitli araştırmalar gösteriyor ki çağımızın toplumsal yapısı, stres yoğum yaşam tarzından dolayı psikolojik danışmanlık ve rehberlik hizmetlerine ihtiyaç duymaktadır. Hatta 15 Temmuz’da yaşadığımız vahim olaylar açısından da demek istediğim durum daha objektif olarak anlaşılacaktır. Dolayısıyla Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık (PDR) lisans mezunlarımızın daha fazla atamalarının yapılmasını önemsiyorum. Hatta bu öğretmen adaylarımızın sadece il veya ilçe merkezlerine değil, köy okullarına da atamalarının yapılmasının yapılmasına ihtiyaç vardır. Sadece öğrenciler için demiyorum velilerimiz ve hepimiz için bu bana göre gereklidir. Sevgili dostlar konumuza dönelim. Bu oyunlar; yapılan, bozulan ve daha sonra her değişen koşula göre ve istendiğinde yeniden yapılandırılan oyunlardır. Hatta her tekrar safhasında daha sistematik varyasyonların iç içe bağlantılarla daha kompleks bir vaziyet alması söz konusudur. Çünkü her bozulan oyun; kendi açıklarını masaya yatırır ve o beklentileri zaafa uğratan zayıf noktaları güçlendirerek yeniden ana hedefe kilitlenir. Anlaşılan odur ki; oyun içerisinden oyunlar çıkıyor ve sonrakiler öncekilerle olan ilişkileri kapsamında bir sonrakine temel oluşturuyor.  Bu noktada öncelik ve sonralık belirleyicidir ve önemlidir. Her bir yeni durum; kendi içerisinde sistematik bir yapı oluşturmakla beraber, ana bütünün ortaya çıkmasında, bütün ve parça ilişkisi düzleminde üstlendiği rolünde kendisine kazandırdığı değeri her zaman ortaya koymaktadır. Zaten her bir durumun varlık gerekçesi bütünle olan bu koordinasyon düzeyindedir. Her bütün en azından ve matematiksel olarak kendisini meydana getiren parçaların toplamı gibi algılansa da, esasında bir nitelikli bütün kendisini meydana getiren parçaların toplamından daha fazla bir şeydir. O fazlalar gözlerden ırak tutulan veya saklı kalan boyut ve derinliklerdir. Bu çok değişkenli karmaşık hadiselerin vasat tecrübe ve deneyimlerle anlaşılması zordur, hatta mümkün değildir. Bu iş derinlemesine geçmişin kadim bilgisi yanında güncelin felsefi ve deneysel sıcak bilgisini gerektirir. Düşmanların fendinden kurtulmak  ve tuzaklarına düşmemek demek aynı zamanda aşağılık kompleksinden de kurtulmak demektir. Bu tür kompleks ve öğrenilmiş çaresizliklerden kurtulmanın yegâne yollarından birisi de bilme şuurudur.             15 Temmuz gecesi vatan ve millet düşmanlarının kalkıştığı isyan ve ihanetin, aziz milletimize yaşattığı tabloyu; kaos, iç savaş ve stres boyutuyla daha önce ortaya koymaya çalıştık. Uzmanlar tarafından denildiği gibi; bu tablo 1. dalga diye tanımlandı. Gerçekten de dünya ölçeğinde yaşanan durumlar hatırlandığında, yapılabilecek en uygun tanımlama idi. Ancak unutulmaması gereken nokta şudur ki; bu kalkışmaya birinci dalga denildiği zaman ikinci, üçüncü ve daha sonraki dalgalarında olabileceğine ihtimal  veriliyor demektir. Bu kadar sistematik ve hazırlanılmış kanlı bir ihanet kalkışmasının milletimizden yediği darbelerin etkisiyle bir müddet uyuyabileceği ve daha sonra yeni oyun kurgularıyla sahne alacağı abartma olmayacaktır. Gerçekten de Ergenekon, Balyoz ve askeri casusluk gibi küresel kumpaslarla, dostları sevindiren ve hain düşmanları kahreden ordumuzun bir bölümüne kabul edilemez bir operasyon yapılarak zayıflatılmaya çalışıldı. Her ne olursa olsun, 15 Temmuz gecesi de geriye kalan bölümü üzerinde aynı operasyona devam edildi. Bir öncekiyle bir sonraki belki taban tabana zıt gibi gözükse de, asıl hedefin diğer kazanımlarıyla beraber Türk Silahlı Kuvvetlerini zayıflatmak, bu manada demokrasi kültürümüzün gelişmesini engellemek ve şüphesiz bir iç savaş çıkararak tam netice almak olduğu apaçık ortadadır.             Dolayısıyla bu sürecin sosyolojik, psikolojik ve kültürel arka plânı incelenmeden, mevcut durumun kavranması ve geleceğe dönük etkili karşı tedbirlerin alınması daha zorlaşır. Sabrınızı zorlayarak çok derinlemesine bu süreçlere girmeden önemli gördüğüm birkaç detaya vurgu yapmak istiyorum. Her toplumu kurumsal olarak meydana getiren temel kurumlar vardır. Aile, eğitim, siyaset, ekonomi, din gibi kurumlardan bahsediyorum. Bu kurumlar sistematik olarak üzerlerine yüklenen misyonlarını yerine getirmez, eğitim kurumu diğer kurumların ihtiyacı olan sağlıklı insan kaynaklarını yetiştiremez, din kurumu eğitim kurumunun kuruluşlar boyutuyla yetiştirdiği insan kaynaklarının duyuşsal öğrenme alanı değerleri olarak ahlâkî temellendirmeleri özellikle inanç ve gerçek fıkıh temelli olan bu değerleri ikame ettiremezse,  toplumun temel yapı taşları olan bu kurumlar arasındaki ahenk ve düzen bozulur. İşte bu yozlaşma ve bozulmalar sonucunda; Fetullah’çı   sapkın ve aslından gittikçe uzaklaşan, dini siyasete veya siyaseti dine malzeme olarak kullanan kurum ve kuruluşlar ortaya çıkar. Demek ki toplumumuzda din kurumu işlevlerini tam olarak yapıp insanlarımızı yaygın dini sapkınlıklar konusunda bilgilendirip uyaramamıştır. Okumayan bir toplum olarak bu hassas konuda doğru ve yanlışı ayırt edemediğimiz temel bir gerçekliktir. Eğitim kurumu için de benzer durumlardan bahsedilebilir. Eğer eğitim kurumu tüm eğitim, sosyal ve kültürel rollerini icra etseydi, en azından dershaneler boyutuyla bu yapılara eleman devşirilemezdi. Diğer yandan toplumumuzda genç kızlarımızın bir kısmının inanç ve değerler temelli kılık ve kıyafetlerinden dolayı eğitim hakları ellerinden alınmasa ve bahse konu şer odaklarının insiyatiflerine bırakılmamış olsa idi, yaşadığımız kaosların birçoğu yaşanmazdı. Ayrıca devlet her türlü uygulama ve seçme etkinliklerinin güvenliğinden taviz veremez. Mutlaka tüm açıkların kapatılmış olması gerekir. Bunun sağlanamadığı yerlerde hakkı olmayan, haksız yere, alın teri ve göz nuru akıtmadan kolayca hayal bile edemedikleri rantlara ulaşan karaktersizler üzerinden  ölümüne itaat kültürü başını alıp gider. Nasıl ki onlara başkalarının hak ve hukukları çiğnenerek makam ve mevkilere ulaşma fırsatları verildiyse, onlarda aynı şekilde yine başkalarının özgürlük, vatan, millet, din, ar ve namus  sevdalarına yönelecek kahpe saldırı ve kalkışmalarına malzeme olacaklardır.             İnşallah bundan sonra her kurum ve kuruluşta liyakat usulüne dayalı personel sistemleri hayata geçirilir. Hak edenler mutlaka amasız ve fakatsız hak ettikleri görevler verilmelidir. Hak etmeyenlere ise hak etmedikleri promosyonlar verilmemelidir. Bunun sonucu ayrışma, düşmanlık ve çatışmadır.  Böyle bir durumda kendisine hak etmediği halde verilen makam ve mevkilerin ihtişamına kapılarak kabul edenlerin de demokrasi kültürü ve insan hakları açısından sorunlu oldukları ve bedelini çok zor ödeyecekleri bir vebal altına girdikleri unutulmamalıdır.             Psikolojik açıdan bakıldığı zaman, maalesef gençlerimizi düşünen ve sorgulayan şahsiyetler olarak yetiştirememenin de çok önemli olduğu anlaşılıyor. Gençlerimizi bu manada sağlıklı bireyler olarak yetiştiremediğimiz zaman, kişilikler ve benlik algıları tam olarak gerçekleşemez. Bu konuda çocuk yetiştirme süreçlerinin önemli olduğunu biliyoruz. Psikolojik süreçler olarak kendisini gerçekleştiremeyen kişiler, önlerindeki hedefleri gerçekleştirme durumunda oldukça zayıf olduklarını anlarlar. Bu durumda dışarıdan gelecek bir güç merkezine ait olmayı tek çıkar yol olarak benimserler. Kendi toplumunun kültürel değerlerine  yabancılaşan kişilerin de, toplumla olan bağları zayıflar ve her geçen gün artan narsist eğilimler ortaya çıkar. Bu yapının ürettiği en çarpıcı değer; başkalarını yok sayma, baskı, yıpratma ve yaşam hakkına saldırıdır. İşte böyle uydu ve gölge karakterli olarak yetişen gençlerin aslında kaprisleri falan da olmaz. Onların kapris diye ortaya koydukları şey; onları avuçlarının çerisinde oynatanların kendi kaprislerinden başkası değildir. Bu kişiler için yapılabilecek en önemli tanım; kendilerinin yoğu ve başkalarının varı olmalarıdır!..             Kültürel açıdan bakıldığında da, bu tür kişiliklerin değer ve normlar açısından da oldukça sıkıntılı olduklarıdır. Bu kişiler soyut ve psikolojik kavramlardan oluşan duyuşsal öğrenme alanı açısından oldukça zayıftırlar. Değerler sistemlerinin tam olarak oluştuğu söylenemez. Kendi öz derinliklerinden kaynaklanan mekanizmalara bağlı öz yönetim ve kontrol dinamikleri çok zayıf veya hiç oluşamamış olduğundan, başkaları ve de özellikle kendilerine rollerini dağıtanlar tarafından çok rahat ve maliyeti çok düşük bir şekilde yönetiliyorlar. Tüm terör süreçleri içinde benzer ifadeler kullanılabilir. Bu duruma düşen zavallılar için mantık, hak ve adalet, ahlâk ve din adına bir şeylerden bahsetmek ve bu doğrultuda beklenti içerisine girmek sadece safdillik olabilir. Evet sevgili dostlar; vurgulanan diğer dalgaların çoktan başlatıldığını ve o sürecin hızlı bir yayılma gösterdiği gerçekliğinin mutlaka fark edilmesi gerekir. FETÖ Paralel yapısı diyerek kafa karışıklığı yaratmak yerine, bu yapının felsefesinin ne olduğu, beslendiği temel kaynağın veya kaynakların neler olduğu,  beslenme alanlarının nereler olduğu gibi konulara da netlik getirilmesi gereği açıktır. Aksi halde eritilen yağın tortusunu almış ve orijinalini geri bırakmış olursunuz. Eğer bu yapı temizlenecekse, her türlü uzantısı ve tabanıyla temizlenmelidir. Bu konuda açığa alınan Dicle Üniversitesi Rektör yardımcısının söyledikleri önemlidir. Çünkü Dicle Üniversitesi hastanesine sevk edilen ve çok ağır olmayan yaralı güvenlik mensuplarının tedavilerinin yapılmadığı ve daha acısı çeşitli şekillerde şehit edildiklerini medyaya düşen haberlerden hepimiz biliyoruz. Son günlerde özellikle görsel medyada FETÖ itirafçıları ekranları doldurmaya başladı. Tırnak içerisinde söylemek gerekiyorsa ben bu işte bir bit yeniğinin olabileceği ile ilişkili olarak şüpheleniyorum. Ne hikmetse hemen hemen hepsi benzer ve çok nadir olarak ta zıt açıklamalar yapıyorlar, güya ifşaatlar da bulunuyorlar. Bütün bunlar çok profesyonelce yürütülen bir algı operasyonu da olabilir. Çünkü ben bu işlerde çok dikkatli olunmasının gereğine inanıyorum. Bu şahıslarla program yapmaya devam eden gazeteciler program süreci boyunca gösterdikleri şaşkınlık yüzlerinden belli oluyor. Adeta hipnotize edilmişler gibi geliyor bana. Bilmiyorum acaba sadece ben mi şüpheciyim diye de düşünüyorum. Aziz dostlar itiraf diye ortaya konulan doneler sadece bu sapkın akımın başındaki şahsı ve düşüncelerini her açıdan ya abarta abarta sanki insanüstüleştiren, yada 15 Temmuz gecesi olanları organize edemeyecek kadar bir zavallı olduğunu algılara yerleştiren doneler gibi algılıyorum. Bunların çoğunun cezaya müstahak itiraflar ve deliller olduğunu düşünmüyorum. Anlatılanlar herkes tarafından bilinen tekrarlardan ibarettir. Bu örgütün bundan sonra ortaya koyacağı tehditlerle ilgili bir şey duyduğumu düşünmüyorum. Yada neden bu kadar derinlemesine bilgiye sahip olmalarına ve hatta kendi ifadelerine bağlı olarak geçmişte o ihanet senaryolarının sahneye konulması için en üst düzeyde rol icra etmiş olmalarına rağmen, 15 Temmuz gecesi olacaklarla ilgili bir şey söylemediler?.. Bence bu soruların cevaplanması gerekir. Sadece, ya darbe ve kalkışmaya katılan er ve erbaşların, böyle cinlere ve şeytanlara bile pabuçlarını ters giydiren bir kişi tarafından hipnotize edildiği, yada bu şahsın bunları yapabilecek veya yaptırabilecek akıl ve yeteneğe sahip olmadığı gibi laflar dolaşıyor. Bilemiyorum ama biraz bana da garip geliyor. Umarım ben yanlış düşünüyorumdur. Ancak oturup programları izlediğim zaman, adeta bir Fetö dersi veriliyor hissine kapılıyorum.  Bana göre bu şahıslara böyle medyatik fırsatlar verilmemelidir. İtiraflar mahkemelerde yapılır diye biliyorum. Sevgili dostlar demek istediğim, işte bütün bunların acaba bu süreçlerin ikinci artçı deprem süreçleri olup olmadığıdır. Eğer durum öyleyse  o zaman herhalde yine tırnak içerisinde söylüyorum, oda Pensilvanya’da oturan örgüt elebaşının muhtemeldir ki sayın Başbakanımızın çok iddialı bir şekilde belirttikleri gibi bu şahsın Türkiye’ye iade edilmesi ve yargılanması durumunda vereceği ifadeler olacaktır.  Bu ifadelerin olası hedefinin de; kendince somutlaştırmaya çalışacağı kurum ve kuruluşlarıyla devlet erki, kendisini yöneten diğer üst akılların kulağına üfleyecekleri şeyler, muhalefet ve diğer bazı sivil toplum kuruluşları ve sendikalar yani işin özü ülkemizin ve milletimizin geleceği olacaktır. Ne diyelim bekleyelim ve görelim.
15 Temmuz Gecesi Yaşanan Kalkışma ve İhaneti Doğurtan 40-50 Yıllık Arka Plânın Psikolojik Sosyal Kültürel Süreçleri ve Darbe Sonrasının Artçı Dalgaları!..

Aziz dostlar, bugün sizlerle çok acayip ve oldukça sıra dışı bir paylaşımda bulunmak istiyorum. 15 Temmuz gecesi kolay kolay unutamayacağımız ve unutmamamız gereken bir kalkışma ve saldırıya maruz kaldık. Toplum olarak ödemiş olduğumuz çok ağır bedellerine rağmen; Malazgirt’te, Çanakkale’de, milli mücadelede, Sarıkamış’ta ve tarih sayfalarına altın harflerle yerini alan diğer mücadelelerimizde olduğu gibi; birilerinin üzerimize oynadıkları kanlı iç savaş ve birbirlerine düşman taraflar yaratma hesaplarında  gizledikleri bölüp parçalayıp yok etme niyetleri kursaklarında kalmıştır.  Allah korusun eğer hedeflerine ulaşmış olsalardı kullanılan taşeronlar da dahil, sen benim piyonumdun veya diğerleriydin demeyecek, büyük Türk Milletini tarih sahnesinden silmek için kendi ölçülerine göre biçtirip diktirdikleri küçük kefenleri hepimizin başına geçireceklerdi. Ancak iş tersine dönünce,  o ölçülerini tutturamadıkları kendileri gibi küçük kefenler ellerinde kalmış ve fiziksel olarak olmasa da, zihinsel ve duygusal boyutta kendileri giyinmişlerdir. Her ne kadar ölü numarası yapsalar da, içerisine girdikleri o kefenlere böyle bir durum için gizledikleri can sularıyla hem yaşamlarını ve hem de kirli emellerini sürdürmeye çalışacaklardır. Bu tasvire uyan ajan provokatör kriptolar bu koruyucu sistemleri bana göre sadece katmanlı olarak yapılandırılıp, son günlerde ortada dolaşan güya itirafçıların da herhangi bir şey söylemedikleri en üstteki 7. katmanda olanlar için hazırlamışlardır. Zaten diğer katmanlarda olanlar işte onların sağlam kalmaları için harcanacak piyonlardır. Eğer tüm süreçler çok dikkatli bir şekilde incelenirse, böyle olduğu anlaşılır ve ipin ucu dış kaynaklı istihbarat örgütlerine de gidebilir.

            Aziz dostlar yaşadığımız ve yaşayacağımız bu süreçlerde, Yüce Rabbimin bu aziz milleti koruduğunu bir iki soyut durumla ifade etmek istiyorum. Bu benim kişisel bir yorumum ama, sizlerde okuduğunuzda bana hak vereceksiniz. Bu paralel örgütün devlet içerisinde operasyonlar yapma gücüne sahip olduğunda, yapılan operasyonların sağcı veya solcu, şucu veya bucu hiç fark etmez, vatan ve millet duyarlığı yüksek, milli güçlere yapmışlardır. Bunu çeşitli şekillerde yapmışlardır. En acımasız ve hatta cana kast eden uygulamalarla beraber, baskı, yıldırma, kuşatma altına alarak değersizleştirme v.s. şeklinde davranışlar da sergilediler. Ancak benim vurgulamak istediğim can alıcı nokta şurasıdır: Bunlar eziyet edip ötekileştirerek sistemin dışına attıkları o şahsiyetlerin ilerde yapacakları kalkışma sonucunda farşı malamat olup kendileri de sistemin dışında kaldıklarında, devlette doğacak boşlukları dolduracak olmalarıdır. Ben bunu çok anlamlı buluyorum. Düşünebiliyor musunuz? Bir pilot 25-30 yılda yetişiyor. Hava Kuvvetlerinden uzaklaştırılan darbeci pilotların yerini hazırda dolduracak bahse konu pilotlarımız var. Diğer komuta kademesi için de aynı şeyleri düşünüyorum. Hayati önem taşıyan kurumlarımızdan olan eğitim kurumu içinde aynı durum söz konusudur.  15-20 bin öğretmen açığı oluştuğu ifade edildi. Hazır yedekte bekleyen atanmamış öğretmenlerimiz var. 

            Bu bekleyen öğretmenlerimiz noktasında bir eğitim bilimci ve öğretmen yetiştirme alan uzmanı öğretim üyesi olarak çok değerli yetkililerimize ve özellikle de Milli Eğitim Bakanımıza krizlerin fırsata çevrilmesi olarak mümkünse hepsini, değilse en azında eğitim fakültesi mezunlarının çok ivedi olarak atanmalarıdır. Ben inanıyorum ki böyle bir uygulamanın yaratacağı enerji ve sevinç havası bütün yurdu kuşatacak ve bu sinerjinin oluşturacağı olumlu hava birçok alanla beraber, ekonomide de kendisini gösterecektir. İktidar, muhalefet bütün siyasilerimize bunu sahiplenmeleri için samimi olarak teklif ediyorum. Eğitimde kalitenin artırılması elbette ki derslik sayısının artırılması ve sınıf mevcutlarının makul seviyelere indirilmesidir. O zaman mevcut kapasiteye yakın bir istihdam alanı doğabilir. Belki ülkemizin ekonomik durumu bunu karşılayamaz gibi düşünülse de, inanıyorum ki bu çerçevede istihdam edilecek olan öğretmen adaylarımızın sözleşmeli yapıda olduğu gibi çeşitli zorunluluklar getirilebilir. Yapılan çeşitli araştırmalar gösteriyor ki çağımızın toplumsal yapısı, stres yoğum yaşam tarzından dolayı psikolojik danışmanlık ve rehberlik hizmetlerine ihtiyaç duymaktadır. Hatta 15 Temmuz’da yaşadığımız vahim olaylar açısından da demek istediğim durum daha objektif olarak anlaşılacaktır. Dolayısıyla Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık (PDR) lisans mezunlarımızın daha fazla atamalarının yapılmasını önemsiyorum. Hatta bu öğretmen adaylarımızın sadece il veya ilçe merkezlerine değil, köy okullarına da atamalarının yapılmasının yapılmasına ihtiyaç vardır. Sadece öğrenciler için demiyorum velilerimiz ve hepimiz için bu bana göre gereklidir. Sevgili dostlar konumuza dönelim.

Bu oyunlar; yapılan, bozulan ve daha sonra her değişen koşula göre ve istendiğinde yeniden yapılandırılan oyunlardır. Hatta her tekrar safhasında daha sistematik varyasyonların iç içe bağlantılarla daha kompleks bir vaziyet alması söz konusudur. Çünkü her bozulan oyun; kendi açıklarını masaya yatırır ve o beklentileri zaafa uğratan zayıf noktaları güçlendirerek yeniden ana hedefe kilitlenir. Anlaşılan odur ki; oyun içerisinden oyunlar çıkıyor ve sonrakiler öncekilerle olan ilişkileri kapsamında bir sonrakine temel oluşturuyor.  Bu noktada öncelik ve sonralık belirleyicidir ve önemlidir. Her bir yeni durum; kendi içerisinde sistematik bir yapı oluşturmakla beraber, ana bütünün ortaya çıkmasında, bütün ve parça ilişkisi düzleminde üstlendiği rolünde kendisine kazandırdığı değeri her zaman ortaya koymaktadır.

Zaten her bir durumun varlık gerekçesi bütünle olan bu koordinasyon düzeyindedir. Her bütün en azından ve matematiksel olarak kendisini meydana getiren parçaların toplamı gibi algılansa da, esasında bir nitelikli bütün kendisini meydana getiren parçaların toplamından daha fazla bir şeydir. O fazlalar gözlerden ırak tutulan veya saklı kalan boyut ve derinliklerdir. Bu çok değişkenli karmaşık hadiselerin vasat tecrübe ve deneyimlerle anlaşılması zordur, hatta mümkün değildir. Bu iş derinlemesine geçmişin kadim bilgisi yanında güncelin felsefi ve deneysel sıcak bilgisini gerektirir. Düşmanların fendinden kurtulmak  ve tuzaklarına düşmemek demek aynı zamanda aşağılık kompleksinden de kurtulmak demektir. Bu tür kompleks ve öğrenilmiş çaresizliklerden kurtulmanın yegâne yollarından birisi de bilme şuurudur.

            15 Temmuz gecesi vatan ve millet düşmanlarının kalkıştığı isyan ve ihanetin, aziz milletimize yaşattığı tabloyu; kaos, iç savaş ve stres boyutuyla daha önce ortaya koymaya çalıştık. Uzmanlar tarafından denildiği gibi; bu tablo 1. dalga diye tanımlandı. Gerçekten de dünya ölçeğinde yaşanan durumlar hatırlandığında, yapılabilecek en uygun tanımlama idi. Ancak unutulmaması gereken nokta şudur ki; bu kalkışmaya birinci dalga denildiği zaman ikinci, üçüncü ve daha sonraki dalgalarında olabileceğine ihtimal  veriliyor demektir.

Bu kadar sistematik ve hazırlanılmış kanlı bir ihanet kalkışmasının milletimizden yediği darbelerin etkisiyle bir müddet uyuyabileceği ve daha sonra yeni oyun kurgularıyla sahne alacağı abartma olmayacaktır. Gerçekten de Ergenekon, Balyoz ve askeri casusluk gibi küresel kumpaslarla, dostları sevindiren ve hain düşmanları kahreden ordumuzun bir bölümüne kabul edilemez bir operasyon yapılarak zayıflatılmaya çalışıldı. Her ne olursa olsun, 15 Temmuz gecesi de geriye kalan bölümü üzerinde aynı operasyona devam edildi. Bir öncekiyle bir sonraki belki taban tabana zıt gibi gözükse de, asıl hedefin diğer kazanımlarıyla beraber Türk Silahlı Kuvvetlerini zayıflatmak, bu manada demokrasi kültürümüzün gelişmesini engellemek ve şüphesiz bir iç savaş çıkararak tam netice almak olduğu apaçık ortadadır.

            Dolayısıyla bu sürecin sosyolojik, psikolojik ve kültürel arka plânı incelenmeden, mevcut durumun kavranması ve geleceğe dönük etkili karşı tedbirlerin alınması daha zorlaşır. Sabrınızı zorlayarak çok derinlemesine bu süreçlere girmeden önemli gördüğüm birkaç detaya vurgu yapmak istiyorum. Her toplumu kurumsal olarak meydana getiren temel kurumlar vardır. Aile, eğitim, siyaset, ekonomi, din gibi kurumlardan bahsediyorum. Bu kurumlar sistematik olarak üzerlerine yüklenen misyonlarını yerine getirmez, eğitim kurumu diğer kurumların ihtiyacı olan sağlıklı insan kaynaklarını yetiştiremez, din kurumu eğitim kurumunun kuruluşlar boyutuyla yetiştirdiği insan kaynaklarının duyuşsal öğrenme alanı değerleri olarak ahlâkî temellendirmeleri özellikle inanç ve gerçek fıkıh temelli olan bu değerleri ikame ettiremezse,  toplumun temel yapı taşları olan bu kurumlar arasındaki ahenk ve düzen bozulur. İşte bu yozlaşma ve bozulmalar sonucunda; Fetullah’çı   sapkın ve aslından gittikçe uzaklaşan, dini siyasete veya siyaseti dine malzeme olarak kullanan kurum ve kuruluşlar ortaya çıkar. Demek ki toplumumuzda din kurumu işlevlerini tam olarak yapıp insanlarımızı yaygın dini sapkınlıklar konusunda bilgilendirip uyaramamıştır. Okumayan bir toplum olarak bu hassas konuda doğru ve yanlışı ayırt edemediğimiz temel bir gerçekliktir. Eğitim kurumu için de benzer durumlardan bahsedilebilir.

Eğer eğitim kurumu tüm eğitim, sosyal ve kültürel rollerini icra etseydi, en azından dershaneler boyutuyla bu yapılara eleman devşirilemezdi. Diğer yandan toplumumuzda genç kızlarımızın bir kısmının inanç ve değerler temelli kılık ve kıyafetlerinden dolayı eğitim hakları ellerinden alınmasa ve bahse konu şer odaklarının insiyatiflerine bırakılmamış olsa idi, yaşadığımız kaosların birçoğu yaşanmazdı. Ayrıca devlet her türlü uygulama ve seçme etkinliklerinin güvenliğinden taviz veremez. Mutlaka tüm açıkların kapatılmış olması gerekir. Bunun sağlanamadığı yerlerde hakkı olmayan, haksız yere, alın teri ve göz nuru akıtmadan kolayca hayal bile edemedikleri rantlara ulaşan karaktersizler üzerinden  ölümüne itaat kültürü başını alıp gider. Nasıl ki onlara başkalarının hak ve hukukları çiğnenerek makam ve mevkilere ulaşma fırsatları verildiyse, onlarda aynı şekilde yine başkalarının özgürlük, vatan, millet, din, ar ve namus  sevdalarına yönelecek kahpe saldırı ve kalkışmalarına malzeme olacaklardır.

            İnşallah bundan sonra her kurum ve kuruluşta liyakat usulüne dayalı personel sistemleri hayata geçirilir. Hak edenler mutlaka amasız ve fakatsız hak ettikleri görevler verilmelidir. Hak etmeyenlere ise hak etmedikleri promosyonlar verilmemelidir. Bunun sonucu ayrışma, düşmanlık ve çatışmadır.  Böyle bir durumda kendisine hak etmediği halde verilen makam ve mevkilerin ihtişamına kapılarak kabul edenlerin de demokrasi kültürü ve insan hakları açısından sorunlu oldukları ve bedelini çok zor ödeyecekleri bir vebal altına girdikleri unutulmamalıdır.

            Psikolojik açıdan bakıldığı zaman, maalesef gençlerimizi düşünen ve sorgulayan şahsiyetler olarak yetiştirememenin de çok önemli olduğu anlaşılıyor. Gençlerimizi bu manada sağlıklı bireyler olarak yetiştiremediğimiz zaman, kişilikler ve benlik algıları tam olarak gerçekleşemez. Bu konuda çocuk yetiştirme süreçlerinin önemli olduğunu biliyoruz. Psikolojik süreçler olarak kendisini gerçekleştiremeyen kişiler, önlerindeki hedefleri gerçekleştirme durumunda oldukça zayıf olduklarını anlarlar. Bu durumda dışarıdan gelecek bir güç merkezine ait olmayı tek çıkar yol olarak benimserler. Kendi toplumunun kültürel değerlerine  yabancılaşan kişilerin de, toplumla olan bağları zayıflar ve her geçen gün artan narsist eğilimler ortaya çıkar. Bu yapının ürettiği en çarpıcı değer; başkalarını yok sayma, baskı, yıpratma ve yaşam hakkına saldırıdır. İşte böyle uydu ve gölge karakterli olarak yetişen gençlerin aslında kaprisleri falan da olmaz. Onların kapris diye ortaya koydukları şey; onları avuçlarının çerisinde oynatanların kendi kaprislerinden başkası değildir. Bu kişiler için yapılabilecek en önemli tanım; kendilerinin yoğu ve başkalarının varı olmalarıdır!..

            Kültürel açıdan bakıldığında da, bu tür kişiliklerin değer ve normlar açısından da oldukça sıkıntılı olduklarıdır. Bu kişiler soyut ve psikolojik kavramlardan oluşan duyuşsal öğrenme alanı açısından oldukça zayıftırlar. Değerler sistemlerinin tam olarak oluştuğu söylenemez. Kendi öz derinliklerinden kaynaklanan mekanizmalara bağlı öz yönetim ve kontrol dinamikleri çok zayıf veya hiç oluşamamış olduğundan, başkaları ve de özellikle kendilerine rollerini dağıtanlar tarafından çok rahat ve maliyeti çok düşük bir şekilde yönetiliyorlar. Tüm terör süreçleri içinde benzer ifadeler kullanılabilir. Bu duruma düşen zavallılar için mantık, hak ve adalet, ahlâk ve din adına bir şeylerden bahsetmek ve bu doğrultuda beklenti içerisine girmek sadece safdillik olabilir.

Evet sevgili dostlar; vurgulanan diğer dalgaların çoktan başlatıldığını ve o sürecin hızlı bir yayılma gösterdiği gerçekliğinin mutlaka fark edilmesi gerekir. FETÖ Paralel yapısı diyerek kafa karışıklığı yaratmak yerine, bu yapının felsefesinin ne olduğu, beslendiği temel kaynağın veya kaynakların neler olduğu,  beslenme alanlarının nereler olduğu gibi konulara da netlik getirilmesi gereği açıktır. Aksi halde eritilen yağın tortusunu almış ve orijinalini geri bırakmış olursunuz. Eğer bu yapı temizlenecekse, her türlü uzantısı ve tabanıyla temizlenmelidir. Bu konuda açığa alınan Dicle Üniversitesi Rektör yardımcısının söyledikleri önemlidir. Çünkü Dicle Üniversitesi hastanesine sevk edilen ve çok ağır olmayan yaralı güvenlik mensuplarının tedavilerinin yapılmadığı ve daha acısı çeşitli şekillerde şehit edildiklerini medyaya düşen haberlerden hepimiz biliyoruz.

Son günlerde özellikle görsel medyada FETÖ itirafçıları ekranları doldurmaya başladı. Tırnak içerisinde söylemek gerekiyorsa ben bu işte bir bit yeniğinin olabileceği ile ilişkili olarak şüpheleniyorum. Ne hikmetse hemen hemen hepsi benzer ve çok nadir olarak ta zıt açıklamalar yapıyorlar, güya ifşaatlar da bulunuyorlar. Bütün bunlar çok profesyonelce yürütülen bir algı operasyonu da olabilir. Çünkü ben bu işlerde çok dikkatli olunmasının gereğine inanıyorum. Bu şahıslarla program yapmaya devam eden gazeteciler program süreci boyunca gösterdikleri şaşkınlık yüzlerinden belli oluyor. Adeta hipnotize edilmişler gibi geliyor bana. Bilmiyorum acaba sadece ben mi şüpheciyim diye de düşünüyorum.

Aziz dostlar itiraf diye ortaya konulan doneler sadece bu sapkın akımın başındaki şahsı ve düşüncelerini her açıdan ya abarta abarta sanki insanüstüleştiren, yada 15 Temmuz gecesi olanları organize edemeyecek kadar bir zavallı olduğunu algılara yerleştiren doneler gibi algılıyorum. Bunların çoğunun cezaya müstahak itiraflar ve deliller olduğunu düşünmüyorum. Anlatılanlar herkes tarafından bilinen tekrarlardan ibarettir. Bu örgütün bundan sonra ortaya koyacağı tehditlerle ilgili bir şey duyduğumu düşünmüyorum. Yada neden bu kadar derinlemesine bilgiye sahip olmalarına ve hatta kendi ifadelerine bağlı olarak geçmişte o ihanet senaryolarının sahneye konulması için en üst düzeyde rol icra etmiş olmalarına rağmen, 15 Temmuz gecesi olacaklarla ilgili bir şey söylemediler?..

Bence bu soruların cevaplanması gerekir. Sadece, ya darbe ve kalkışmaya katılan er ve erbaşların, böyle cinlere ve şeytanlara bile pabuçlarını ters giydiren bir kişi tarafından hipnotize edildiği, yada bu şahsın bunları yapabilecek veya yaptırabilecek akıl ve yeteneğe sahip olmadığı gibi laflar dolaşıyor. Bilemiyorum ama biraz bana da garip geliyor. Umarım ben yanlış düşünüyorumdur. Ancak oturup programları izlediğim zaman, adeta bir Fetö dersi veriliyor hissine kapılıyorum.

 Bana göre bu şahıslara böyle medyatik fırsatlar verilmemelidir. İtiraflar mahkemelerde yapılır diye biliyorum. Sevgili dostlar demek istediğim, işte bütün bunların acaba bu süreçlerin ikinci artçı deprem süreçleri olup olmadığıdır. Eğer durum öyleyse  o zaman herhalde yine tırnak içerisinde söylüyorum, oda Pensilvanya’da oturan örgüt elebaşının muhtemeldir ki sayın Başbakanımızın çok iddialı bir şekilde belirttikleri gibi bu şahsın Türkiye’ye iade edilmesi ve yargılanması durumunda vereceği ifadeler olacaktır.  Bu ifadelerin olası hedefinin de; kendince somutlaştırmaya çalışacağı kurum ve kuruluşlarıyla devlet erki, kendisini yöneten diğer üst akılların kulağına üfleyecekleri şeyler, muhalefet ve diğer bazı sivil toplum kuruluşları ve sendikalar yani işin özü ülkemizin ve milletimizin geleceği olacaktır.

Ne diyelim bekleyelim ve görelim.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gazetepasinler.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu veren siteler acotr.org deneme bonusu veren siteler 2023 deneme bonusu veren siteler güzel sözler deneme bonusu veren siteler